Türkiye halkı ve işçi sınıfı, kendisi için sınıf ve halk olma bilincini kazanarak sistemleştirip pratiğe bir türlü dökemedi.

Ülkede sınıfsal bilincin oluşumu için, yeteri kadar deneyimler elbette ki var, fakat, süreklilik arz ederek uzun erimli psikolojik üstünlük ve sınıf savaşım çizgisi tutturulamadı.

İşte bu nedenledir ki, geçmişte öğrenci ve gençlik hareketi silahlı mücadele boyutunda hareket başlattı. Bu gelişmeler, işçi sınıfını başka güçlerden yardım alma veya bekleme psikozuna soktu.

İşçi sınıfı, kendisi için sınıf olma bilincini örgütlülüğü ve savaşımı ile yaratmalıydı.

Bu gün sendikal hareketin her türlü rengini görmekteyiz. Bu renklerin başında oturan çoğunlukla yüksek maaşlar alan sendika patronları ile çok yönlü mücadele hayal haline gelmiş durumdadır.

1 Mayıs bayramdır demek bile, mücadelenin pratikten soyutlanması gibi bir algılanabiliyor. Elbette mücadele bayram havasında olmalıdır da, ancak, ilk akılda olan mücadele anlaşılmalıdır.

Bu gün egemen güçler, bırakın mücadeleyi, Taksim’de gününde yürümeyi eğlenmeyi yasaklıyor. Yıllardır bu korkuyu içlerinde hissediyorlar.

Dayanışma, birlik ve ortak davranışların her türlüsü, simgesel de olsa, Taksim, egemenlerin korkusu ile bütünleşti.

İşçi sınıfı, savaşımını bireyden birliğe devşirerek, azimli bir süreç yaşayıp, tekrar psikolojik üstünlüğü ele geçirmelidir.

Bu süreç engelli ve zorlu, dolambaçlı, yalan ve entrikalarla dolu bir yol, işçi önderleri bu sıkıntıları göze alarak diğer üretim birim ve fabrikalarında ötekileştirme yapmadan, birlik ve beraberliğe yürümelidirler.

Süreç içinde, güç olma ve mücadele simgesi haline geldiklerinde gerçek emeğin savunucusu konumunda, emeğin üretimden gelen gücünü siyaseten de kullanacakları konumu yakalarlar.

İşte, 1 Mayıs o zaman, mücadele günü olacaktır.

O zaman da işçi gerçek bayramını yapacaktır.

İhsan Sağmen