3TÜRKİYE’DE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE İLİŞKİN SAVUNUCULUK, POLİTİKA ÜRETİMİ VE İYİ ÖRNEKLER ÇALIŞTAYI SONUÇ BİLDİRİSİ

 

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu sekreteryalığında 22-23-24 Ekim 2021 tarihinde İzmir de bir araya gelen İstanbul sözleşmesi Koordinasyon kurulu üyelerinden  Baroların kadın hakları merkezleri temsilcileri olarak aldığımız kararları kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz.

20 Mart 2021  tarihinde Resmî gazetede yayınlanan İstanbul sözleşmesinden vazgeçme kararı sonrası ülkemizde yaşanan kadın cinayetleri, artan şiddet ve tecavüz konularında meydana gelen artışın sorumlularına bir kez daha yüksek sesle  İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmeme kararlılığımızı  haykırıyoruz.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN VAZGEÇMİYORUZ, ÇÜNKÜ;

‘’KADINLARA YÖNELİK ŞİDDET VE AİLE İÇİ ŞİDDETİN ÖNLENMESİ VE BUNLARLA MÜCADELEYE İLİŞKİN AVRUPA KONSEYİ SÖZLEŞMESİ (İSTANBUL SÖZLEŞMESİ);

Kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili iş birliği içeren politikaların hayata geçirilmesini hedefleyen, kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan, bağlayıcı nitelikte ilk uluslararası düzenlemedir. Tarafların sözleşme kapsamında vermiş oldukları taahhütler, bağımsız uzmanlar grubu GREVIO tarafından izlenmektedir.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ; Kadınlar ve erkekler arasında yasal ve fiili eşitliğin gerçekleştirilmesinin kadınlara yönelik şiddeti önlemede anahtar bir unsur olduğunu ; kadınlara yönelik şiddetin, erkeklerin kadınlar üzerinde tahakküm kurmasına ve kadınlara yönelik ayrımcılığa neden olan ve kadınların tam ilerlemesini engelleyen ve kadınlar ile erkekler arasındaki tarihsel eşitlikçi olmayan güç ilişkisinin  tezahürü olduğunu ; kadınlara yönelik şiddetin toplumsal cinsiyete dayalı şiddet şeklindeki yapısal niteliğinin ve bu şiddetin, erkeklerle kıyaslandığında kadınları ikincil konuma zorlayan temel sosyal mekanizmalardan birisi olduğunu kabul eder. Bunun bilincinde olarak kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin sona ermesi için çok uzun yıllardır sürdürülen kadın hakları mücadelesi ve kazanımları ile hazırlanan,  kadınların, çocukların, herkesin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan ve şiddet mağdurlarının korunması, rehabilitasyonu  ve bir daha aynı şiddet vakalarının yaşanmaması için topyekûn bir birlikteliği öngören,   herkesin yaşama hakkının teminatı olan, 11 Mayıs 2011 tarihinde Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu,24.11.2011 tarihli 6251 Sayılı Sayılı Kanunla TBMM tarafından onaylanması uygun bulunan ve 08 Mart 2012’de  Resmi Gazete ’de yayınlanarak yürürlüğe giren  Uluslararası bir Sözleşmedir.

Şiddetle etkin mücadele yöntemlerini belirleyen ve şiddetle mücadeleyi devletin öncelikli görevleri arasında sayan Uluslararası Hukukun en önemli kilometre taşlarından biri olan İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararının hukuken kabulü mümkün değildir.

Parlamento tarafından kabul edilerek iç hukukun ayrılmaz bir parçası haline gelen ve normlar hiyerarşisinde kanunlardan bile önce gelen Uluslararası İstanbul Sözleşmesi’nin tek kişi kararı ile kaldırılamayacağı açıktır. Buna ilişkin olarak bir çok baro ve STK tarafından  hukuka aykırı CB Kararı’nın İPTALİ için Danıştay’a dava açılmış olup, hukuki süreç titizlikle takip edilmektedir.

Türkiye’nin Sözleşmeden çekilmeye yönelik  hukuka aykırı CB Kararını açıklamasında bu yana 200 kadın öldürüldü.   Bu vahim tablo bile İstanbul Sözleşmesi’nin  önemini ve uygulanmasının gerekliliğini bir kez daha göstermektedir.

6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un önemi de açıkça gözler önüne serilmiştir. Özellikle kolluğa yapılan başvurularda mağdurlara kolluk tarafından verilmesi gerekli desteğin acil ve gerektiği gibi yapılmadığı, tedbir kararlarının verilmemeye başlandığı, ayrıca tedbir kararlarının ihlalinde dahi ceza almamaya başlayan faillerin, ceza almadıkları için mağdur karşısında güçlendikleri ve mağdurların mağduriyetinin ikiye katlandığı görülmektedir.

Covid 19 Salgın sürecinde  kadına şiddet, kadın yoksulluğu ve çocuk istismarı vakalarının vahim oranda artması da yaygınlıkla tespit edilmiştir.

Şiddet mağduru kadınlara yargılamanın her aşamasında ,suç vasfı ve ceza oranı ne olursa olsun adli yardım sisteminden  vekil  atanmalıdır.

TÜM devlet katmanlarında uygulanacak ve geçerli sayılacak bir kadına şiddet tanımı yapılmalı ve şiddeti önlemeye yönelik eğitimlere hız verilmelidir.