Ataerkil anlayış kadının bedenini, benliğini yaşam alanlarını her geçen gün yok ediyor ve her gün dünyanın herhangi bir yerinden kadın katliamı haberleri insanın içini ürpertiyor. Ataerkil anlayış sistemiyle işleyen devlet yönetimleri, kadın düşmanlığını günden güne bir çok açıdan körüklemekte. Bu ataerkil egemen zihniyet ve buna ekledikleri din, gelenek- göreneklere sapkınca itaat adeta nefes aldırmıyor kadına.

Diğer bir taraftan da, kapitalizm; bu ataeekil anlayışa kadını metalaştırarak destek vermekte. Bu dev güçlere karşı direnen kadınların her geçen gün artması sevindirici bir durum. Fakat üzücü olan ne yazık ki bu düzenin oyununa gelmiş ve bu zihniyetin savunuculuğunu bir çok kadın da yapmaktadir. Görüntü kadın ama anlayış ve işleyiş egemen erkek zihniyetinin ta kendisi. Çünkü dini siyasallaştıranların eliyle kadın doğası manipüle ediliyor, yine önemli oranda bir destek kadınlar tarafından sistemi devam ettirmede kullanılıyor. Bütün dinlerde buna raslamak mümkün.

Kadının bir handikapı da erkeklerin ortamında olanlar veya konumu gereği güçlü olan kadınlar da erkek zihniyetine hizmet etmezse o anlayış tarafından kabul görülmeyeceği korkusuyla, erkeğin aynısını devam ettiriyor hatta bazen kadın kadını daha da ezebiliyor.

Bilindiği gibi kadına yönelik şiddet sadece fiziksel değildir, fiziksel şiddet; en kolay tanısı konulan görünen kısmıdır. Psikolojik şiddet, duygusal şiddet, cinsel, sözel, ve ekonomik şiddetler de en az fiziksel şiddet kadar kabul edilmek zorundadır. Ama dile gelmez ya da bir çok kadın adını bile koyamaz yaşadıkları bu şiddet türlerinin. Duygusal ve psikolojik şiddet, çok çeşitli şekillerde kendisini gösterir. Tanısı, tanığı, kanıtı kolay konamayan ve gözle görülemeyen, ancak  hemen hemen her kadının yaşadığı bir durumdur. Bunu ancak bu alandaki uzman kişiler açığa çıkarabilir.

Şiddet uygulamak bir kişilik bozukluğudur. Gücün kendinde olduğunu sanan zavallıların bir güç zehirlenmesi, ego tatminsizliği, komplex ve elbette baştan sona cehaletin dışa vurumudur. Kalıplara girmiş hangi anlayış, inanış varsa orada güç zehirlenmesiyle o kalıba girmeyeni kendilerine tehlike görerek yok sayarlar ve bu din olur gelenek olur kültür olur, siyasi anlayış olur. ‘Ya benimsin ya toprağın, ya bendensin ya düşmansın’ anlayışı bu dünyayı ne yazık ki cehenneme çevirdi.

Hangi bölgeden, etnik kökenden, kimlikten, renkten, kültürden, sınıftan, ideolojiden olursak olalım, bugünkü sorunlarımız ortaktır. Kadınız ve sonuç olarak canlarımız ruhlarımız haklarımız katlediliyor. Buna karşı umut verici olan kadınların uyanması, örgütlenmesi, mevcut sistemler tarafindan kendisine dayatılan toplumsal cinsiyetçi rolleri reddedip özgürlüğünü kazanmak için direnmeye başlamasıdır. Elbette böyle bir yaşamı elde etmenin kolay ve bedelsiz olmayacağı görülmektedir.

Unutulmamalıdırkı kayayı yaran suyun şiddeti degil, sürekliliğidir. Kadınlar da azimle, inatla ve ısrarla hak ettikleri yaşamı elde edeceklerdir.

Su TUĞRUL/İSVİÇRE