COVİD-19. Bu virüs nereden çıktı?

SALGIN HASTALIK VE YIKICI SONUÇLARI

Öğrencisi, emeklisi, çalışanı, kadını ve erkeği milyonlarca insanın hayatını zehir eden salgın sürecinde sona doğru yaklaşırken aklımızda kalan temel kavramlar; virüsün kaynağı, bulaşma hızı, aylarca süren yasaklar, korunmak için maske, mesafe ve temizlik kuralları, aşı ve sonuçta özgürlüklerimizi ve sağlık güvencemizi tehdit eden görünmez düşman olan bir virüs; COVİD-19. Bu virüs nereden çıktı?

St. George’s Üniversitesi Onkoloji Profesörü Angus Dalgleish ve Norveçli bilim insanı Dr. Birger Sørensen’in hazırladığı 22 sayfalık korona virüsü raporunda, adı geçen virüsün ABD ve Çin’in, ‘Gain of Function’ isimli araştırması kapsamında ortaya çıktığını iddia etti. Bilim Adamları korona virüsün doğada eşi olmayan, benzersiz parmak izlerine sahip olduğunu ve bunun ancak laboratuvarda müdahaleyle gerçekleşebileceğini savundu. Covid-19’un ölümcül ve bulaşıcı özelliklerinin artırıldığını öne süren bilim adamları, Obama döneminde ABD’de bu projenin yasaklandığını, ancak Wuhan Viroloji Laboratuvarı’nda çalışmaların devam ettiğini ileri sürdüler. Korona virüsü dünya genelinde can almaya devam ederken, salgının başladığı günden bu yana milyonlarca kişinin ölümüne yol açan virüsün yarasalardan insanlara geçtiği ve Wuhan Viroloji Enstitüsü’nden yayıldığı iddiaları ise doğrulanamadı.

2002-2019 yılları arasında Çin’de yürütülen deneyleri inceleyen Dalgleish ve Sørensen, SARS-Cov-2’nin diziliminde arka arkaya dört pozitif amino asit bulunduğunu, bunun doğal yollarla gerçekleşmesinin mümkün olmadığını ifade ettiler. Bu pozitif amino asitlerin, insan hücrelerindeki negatif bölgelere bir mıknatıs gibi yapıştığı belirtildi. Kasım 2019’da Wuhan Viroloji Laboratuvarı’nda görevli olan kişilerin korona virüsü belirtileriyle hastaneye kaldırıldıkları, Beyaz Saray’a sunulan istihbarat raporlarında ortaya çıkmıştı. Adı geçen bilim adamları, elde ettikleri bulguları geçmiş dönemde yayınlamak istediklerini ancak o dönem virüsün yarasalardan ya da diğer hayvanlardan doğal yollarla bulaştığı teorilerini aktaran bilimsel yayınların kendilerini geri çevirdiğini söyledi. Göreve geldiği 20 Ocak’tan bu yana önceliğini korona virüsle mücadele ve aşılamaya veren Biden, “salgının ortaya çıkışıyla ilgili iki senaryodan bahsetti. Virüs bulaşmış bir hayvanla insanın teması veya bir laboratuvar kazası. İstihbarat yetkililerine çağrım, çabalarını iki katına çıkararak elde ettikleri son bilgileri paylaşmaları” dedi.

Aralık 2019’da ilk kez Çin’de tespit edilen virüs, 200 milyona yakın kişiye bulaşırken, üç milyondan fazla kişinin de hayatını kaybetmesine yol açan virüsün kaynağını araştıran Dünya Sağlık Örgütü-DSÖ heyeti, salgının başladığı Wuhan’da yaptığı incelemelerde kesin kanıt oluşturacak yeterli veriye ulaşamamıştı. Salgın sürecinde; insanların hayat şartları değişti, başta seyahat özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükleri kısıtlandı, önemli kaynaklar bu salgınla mücadeleye tahsis edildi, üretim ve tüketim alışkanlıkları değişti, sağlık sorunları toplumsal hayatımızın en temel günlük sorunu haline geldi, işsizlik, sosyal ve psikolojik sorunlar tavan yaptı.

DSÖ, sağlık sorunlarını gündemin ilk maddesi haline getiren salgınının intiharları tetiklediğini açıkladı. Bu artışın temel nedenleri arasında salgın yüzünden yaşanan iş kayıpları, ekonomik sıkıntılar, yoğun stres, sosyal yalnızlık gibi çeşitli risk faktörlerinin olduğunu bildirdi. Yetkililer, salgın yüzünden intihar risk faktörlerin arttığını, küresel düzeyde intiharları önlemek için atılacak adımların yaşanan salgınla çok daha önem kazandığını kaydetti. Dünyada her yüz kişiden biri kendi canına kıyıyor diyen DSÖ yetkilileri, 2020 yılı verilerine göre dünyada yaklaşık 800 bin kişinin intihar ettiğini belirterek bu durumu “trajedi” olarak niteledi. DSÖ, intiharları 2030 yılına kadar üçte bir oranda azaltmayı hedeflediklerini ve küresel düzeyde intiharların azaltması için, “Canlı Yaşam Kılavuzu” hazırladıklarını belirtti. DSÖ tarafından yapılan kapsamlı araştırmada, 15-29 yaşları arası gençlerin ölüm nedenleri incelendiğinde intiharların, trafik kazası, tüberküloz ve cinayet gibi nedenlerden sonra dördüncü sırada gelen ölüm nedeni olarak saptandığı belirtildi.

Aynı araştırma dünyada intihar oranlarının ülkeler, bölgeler ve cinsiyetler arasında farklılık gösterdiği, erkeklerin kadınlara oranla iki kat daha fazla intihar ettiğinin saptandığı ifade edildi. DSÖ tarafından hazırlanan rapordaki verilere göre, 2019 yılında küresel olarak her yüz bin kişide ortalama intihar oranları % 9’ken, bu oranın Afrika’da % 11,2, Avrupa’da % 10,5 ve Doğu Akdeniz bölgesi % 6,4 oranıyla en düşük intihar oranına sahip. Raporda, 2000-2019 yılları arasında küresel düzeydeki intiharların % 36 oranında bir düşüş gösterdiği, ancak Amerika kıtasında saptanan intiharlarda % 17 oranında bir artışın gösterdiği kaydedildi.

Salgınla mücadelede, başta aşı çalışmaları olmak üzere geniş kapsamlı sağlık harcamaları, yasaklar, iş gücü ve üretim kayıpları, ithalat ve ihracat kısıtlamaları, başta hizmet sektörü olmak üzere gelir ve istihdam kaybının yarattığı temel sorunlar ülkeleri ve insanların ekonomik, sosyal ve psikolojik hayatını olumsuz yönde etkiledi. Başlangıçta büyük bir şaşkınlık yaşayan ve çare üretmede zorlanan ülkeler ve DSÖ dahil uluslararası kurumlar sınıfta kaldı. Ne yazık ki bu iletişim çağında salgının dünyaya yayılmasına, ölümlerin ve kayıpların artmasına engel olamadı. Uluslararası toplum salgının yıkıcı etkilerini önlemede yetersiz kaldı ve BM Güvenlik Konseyi krizi ancak üç ay sonra görüşebildi.

Yaşanan büyük sorunlara ve heba olan kaynaklara rağmen, insanlık bu zor süreçte pahalı ve acı tecrübeler kazandı. Başta aşı çalışmaları, maske, mesafe, temizlik, toplumsal hayatın yönetimine yönelik tedbirler, sağlık sisteminin geliştirilmesi, salgın şartlarında sağlık öncelikli olarak yaşama alışkanlığı, hayatımızda sağlığın ve sosyal dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu bizlere gösterdi. Bu acı tecrübelerden sonra milli aşı üretimi, yeterli beslenme için ülkemizin kendi kendine yeterli hale gelmesi, vatandaşların ve aile içi dayanışmanın ne kadar önemli ve öncelikli olduğu ortaya çıktı. Aşılama sürecinin hızlanması ile birlikte nispeten normalleşme yolunda yasakların kaldırıldığı ve hayatın olağan akışına dönmeye başladığı günümüze, artık benzer salgınlara karşı daha bilinçli, tecrübeli ve eğitimliyiz.  Hayatımızın önceliklerini; sağlık, özgürlük, refah ve huzur, sevgi ve saygı temelinde yeniden düzenlerken, bu süreçte yaşadığımız bütün gelişmeleri hafızamıza kaydettik. Bu süreçte çok sayıda hatalı karar alan ve ödediğimiz bedelin artmasına neden olan yöneticilerin de en az vatandaşlar kadar bu süreçten ders alması ve kazanılan tecrübeleri geleceği planlama adına etkin bir şekilde kullanması en doğal beklentimizdir.

Salgının hayatımıza etkisinin minimum seviyeye indiği, sağlıklı ve huzurlu günlerde yaşamak dileği ile selam ve sevgiler sunuyoruz. Dr. Dursun ÇİÇEK, 25-26. Dönem İstanbul Milletvekili…